Kül olan sadece ormanlar mı? diye sormak gerek—çünkü bizler de kül oluruz; yanan evlerimiz, köylerimiz, hayallerimiz, anılarımızla birlikte. Bu yaz, Türkiye’nin dört bir yanında yakılan yalnızca ağaçlar ve yapraklar değil; insanı insan kılan ne varsa kül etti alevler.
Ege’nin kavrulmuş ciğerleri… İzmir’de Çeşme, Ödemiş, Buca... Rüzgâr hızla ilerlediğinde, alevler köyleri sardı, evleri yuttu. Köylüler hortumlarla, su bidonlarıyla, tırmıklarla mücadeleye girişti. Bazıları ekmeğini, bağına asılı üzümlerini kurtarmaya çalışırken; ömürleri, emekleri bir anda yok oldu. Suçıktı’da 81 yaşındaki İbrahim Erkan, dumandan etkilenerek sessizce hayatını kaybetti. Ödemiş’te dozer operatörü İbrahim Demir, alevlerin arasında kalarak şehit düştü.
Manisa, Bilecik, Hatay ve daha niceleri… Nurdağı’nda, Osmaneli’de, Taraklı’da, Seyitgazi’de evler yandı, ahırlar küle döndü. Tavuklar, koyunlar, köpekler... hayvanlar çaresizce telef oldu. Bilecik’in Kaşıkçı Mahallesi’nde 15 ev tamamen yok oldu. İnsanlar, bir ömrün biriktirdiği her şeyi birkaç saat içinde kaybetti.
Bu yangınlar sadece ormanı yakmadı. Çocukluklarımızı da yuttu. Albümlerde kalan son fotoğraflar, büyükanneden kalan yorgan, dededen kalan baston… Kısacası anılar, aidiyetler, geçmişin izleri kül oldu. Bir saman balyası bile kolay yetişmiyor, ama o balyaların altında kaç yılın emeği vardı, kimse sormadı.
Yangın anı bir savaştı. 6 uçak, 16 helikopter, 35 arazöz, 200 araç, 700 personel... Havadan ve karadan müdahale sabaha kadar sürdü. Rüzgâr en büyük düşmandı, sıcaklık insanüstüydü. Bu zorlukların içinde, bir yandan da umut yeşerdi. Çünkü 5 Temmuz 2025 itibariyle ülke genelindeki tüm yangınlar kontrol altına alındı. Dileğimiz odur ki, bir daha asla yaşanmasın.
Her yıl artan riskleri uzmanlar yıllardır söylüyor: Artan sıcaklıklar, kurak geçen mevsimler ve sert rüzgârlar Ege’de ve Akdeniz’de yangınları tetikleyen ölümcül bir üçgen. Bu nedenle artık daha profesyonel sistemlere geçilmeli. Modernize ekipmanlar, yangına dirençli köy planlamaları, geniş çaplı yangın tatbikatları ve halk bilinci şart. Önlem almak, sonrasında üzülmekten daha insani, daha akılcı.
Ama her şeyin ötesinde, bu felaketler bize bir kez daha Türk halkının nasıl bir araya gelebildiğini gösterdi. AFAD, itfaiye, orman ekipleri, jandarma, belediyeler, sivil gönüllüler… herkes elinden ne geliyorsa yaptı. Kimi traktörüyle yangına su taşıdı, kimi tahliye edilen ailelere kapısını açtı. Kamyonlar, yardım kolileri… Bu ülkenin en güçlü yanı, yangına karşı gösterdiği dayanışma oldu.
Kül olan sadece ormanlar mı? İnsanlık da bir anda küle döndü. Ama külün altından filizlenir yeniden hayat. Bu yangınlar bize acının, kaybın ve yeniden doğuşun hikâyesini yazdırıyor. Geçmişimizi kaybettik belki ama geleceği birlikte örebiliriz. Unutmayalım, bir damla su çölü yeşertebilir, bir vicdan kıvılcımı külleri umutlara dönüştürebilir.
Yangının dumanı dağıldığında, kalan ne varsa, işte o bizim geleceğimiz olacak. Çünkü biz insanız. Hatıralarla, sevgilerle, sabırla ve dayanışmayla doluyuz. Ve hiçbir alev, insan ruhunun içindeki direnci yakamaz. Hâlâ elimizde su var, hâlâ elimizde umut var.
Bu yürek burkan tablo bizlere bir şey daha öğretiyor: Küllerin içinde yeni bir hayat mümkün. Yeter ki bir olalım, yeter ki anlayalım. Yeter ki bilimle, akılla ve sevgiyle hareket edelim. En önemlisi ise; bir daha hiç yanmamak için, en başından önlem alalım.
Ve sonunda bu, bir son değil. Bu yangın, bir ayrılık değil. Bu yangın, yeniden başlamanın, yeniden filizlenmenin habercisi. Çünkü külün altından da hayat yeşerir. Yeter ki biz insan kalabilelim. 05.07.2025
Sevgilerimle
Ali ERTURAN
gazetecialierturan@gmail.com